Ayşen Gencer’den KOD romanı: Kötüler artık aramızda değil cebimizde…

Share Button

Aile toplumun temel yapı taşıdır ya da en küçük çekirdeğidir gibi klişe bir cümle ile giriş yapmak istemesem de bu romandan çıkardıklarınızı bir iki kelimede anlatsanız ne derdiniz diye sorsanız kesinlikle “ailenin önemi” derdim. Ailenin, aile ol(ama)manın gençler üzerinde ne gibi sonuçlar doğuracağına dair başarılı şekilde kurgulanmış bir anlatı KOD.

Ailelerimizi hiçbirimiz seçemeyiz. Bilmediğin bir denizde kulaç atmaya benzer ailelerimiz ile olan iletişimimiz. Üstelik yüzmeyi dahi yeni öğrenmişsindir. Yüzmeye başlarsın, deniz sakindir her şey güzeldir belki ama bazen sert dalgalarla boğuşursun. Yorulursun, yorarsın hatta zaman zaman su yutarsın ama yüzmeye devam edersin, çabalarsın çünkü ıssız bir denizin ortasında yapayalnızsındır. Seni kurtaracak tek şey o ufukta gördüğün güvenli karaya varmaktır. Güvenlidir çünkü “aile” seni orada beklemektedir. Bütün amaç o karaya ayak basabilmek içindir. İşte o karaya ayak basabilenler aileleri ile iletişimi oturtmayı başarmış, iletişimi sağlıklı kurabilmiş olanlardır ama bir de yolda korsanların ağına yakalananlar vardır. Neredeyse bütün denizi ele geçirmiş, iki kulaçta bir seni yakalamaya çalışan o pis ağ. O ağ öyle çeker ki yakalananları teknesine, geriye dönüp baktığında sudan çıkmış balıktan betersindir. Peki, burada suçlu kimdir? Yakalayan ve yakalanandan öte bir denklem vardır aslında ortada. Korsan baş suçludur. Buna kimsenin bir şey diyeceğin yoktur. Peki ya tek suçlu onlar mıdır? Suç, masumca, olan biteni anlayamadan yüzmeye çalışanlarda mı yoksa güvenli karasında bekleyen, karşısındakinin su yuttuğunu, çırpındığını, yorulduğunu fark etmesine rağmen güvenli karasından ayrılmayı bir saniye bile aklından geçirmeden hatta kimi zaman yaklaşan korsan gemisini görmesine rağmen karadan da olsa çözüm arayışlarına girmeyen, uyarmayanlarda mı? Evet, belki su boyunu geçiyordur, belki zorlanıyor, belki korkuyordur kendince sebeplerden ötürü ama suya atlamadan, yarı yolu da sen geçmeden o ağlardan kurtaramazsın yüzeni. Bu işin matematiği bellidir. İletişim karşılıklıdır.

İşte KOD,  bize genç çocukların aileleri ile yaşadıkları sorunları asla göz ardı etmememiz gerektiğini, aradaki iletişimin eksikliklerinin neler doğurabileceğini, teknolojinin o bilindik korkutucu yüzüyle harmanlayarak sunduğu bir romandır. Öyle ki “odana git” diyerek cezalandırdığımız çocuklarımızı, kendimizden, aile sıcaklığından uzaklaştırdığımız her anda aslında istemsiz de olsa onları hazırda bekleyen korkunç canavarların kucağına atıyoruz. Her geçen gün değişen ve gelişen dünyamızda, dijital çağın ve teknolojinin kötüye kullanımı ile insan üzerinde ne gibi değişikliklere sebep olabileceğini, onu kullanarak neler yapılabileceğini, ne amaçla kullanılacağını aklımızın ucundan bile geçirmeden gencecik çocukları o ağın içine belki de kendi ellerimizde attığımızı fark edemiyoruz. Üstelik değişen şeyler tek bunlar da değil. İnsanlar değişiyor. İyi ile kötü de değişiyor. Savaşları birinci ikinci, iç dış, soğuk sıcak diye de ayırmıyoruz artık. Teknoloji var. Silahları ise KOD. Biz, birbirimizden, aile bağlarımızdan uzaklaştıkça bu tehlike gün gün saat saat yaklaşıyor. Bomba misali cebimizde taşıdıklarımız ise patlayacakları günleri bekliyor. Bunların arasında kalan masum çocuklar ise çaresizce kendi yollarını çizmeye çalışıyor.

Hepimiz geçenlerde bir uygulama üzerinden verilerimiz hakkında şüpheye düştük ve güvenli bir yol aradık. Hepimizin aklından benzer sorular ve sorgulamalar geçti. Bir kez daha bu sefer farklı yollardan kötülüğün başka bir pencereden de olsa içeri sızabileceğini gördük. Ayşen Gencer de KOD romanıyla artık bu tür şeylerin hayatımıza girdiğinde özellikle de gençler üzerinden, savunmasız ve korunmasız kalındığında nerelere varabileceğini ve bunların artık bize çok da uzak olmayan evrenler olduğunu başarılı bir şekilde göstermiştir.

Kübra Arar / EDEBİYATİST DERGİ